Ben Kim miyim?

Fotoğrafım
Antalya, Türkiye
Doğa'nın Maması, Eray'ın Sevgilisi, Can Eşi... Duygusal,asil, zeki, güzel, ağlak, zırlak yani tipik bir BALIK kadını :)

25 Kasım 2010 Perşembe

DOĞA'MUTLU...

Kesinlikle tatil günlerini hissediyor. Tatil günlerinin sabahı daha bir şımarık ve daha bir nazlı başlıyor güne. Bayram tatili öncesi tatil olduğunu anladığından aynı böyle davrandı.

Günaydın meleğim, günaydın annesinin prensesi gözlerini yarı açmış bana gülümsüyor mahçup mahçup sonra da gözlerini geri kapatıyor. Ben yanına iyice sokuluyorum onun kokusunu içime çekiyorum defalarca sonra da hadi anneciğim ama kalkmamız lazım dedikçe geriliyor, geriliyor gözleri kapalı kendince birşeyler söylüyor. Doğacım dedikçe annem diyor allahım o zaman içime sokasım geliyor. Bebeğim hadi ama bak anneanne, dede bizi bekliyor uçağa bineceğiz. Duruyor, düşünüyor dede dede diyor ve sonunda kalkmaya karar veriyor. Hemen üstünü değiştirdim ( allahtan ne giyineceğini bir önceden karar vermiştim) pantalonu, bady’si tokası derken süslü bir prenses oldu Doğa’m. Ben hemen son kontrollerimi yapayım derken yok allahım durmuyor nasıl bir mızmızlık anlatmam. Neyse doğumdan beri hızlı ve seri işleri halletmeye alışkanlık kazandığımdan hemen halletim ve nihayet çıktık evden.

Bizim ev ile havalimanı arasında fazla mesafe yok, 10 dakika sonra havalimanındayız. Doğa’m arabada kucağımda yine uyuyakladı. Yine onu uyandırmak için öpücükler, koklamalar, sarılmalar… çok nazlı olacak çok. Havalimanında ki o kalabalığı, o sesleri duyunca hemen uyandı. Sevgilim bizi uğurlarken daha da bir mızmızlanmaya başladı, huzursuzlandı. Ben Doğa’ma doğduğu günden beri herşeyi anlattığımdan babamızın yanımıza ertesi gün geleceğini, Doğa’yı çok sevdiğini söyledim, gerçekten anladı ve sakinleşti. Uçağa binene kadar tüm mağazaları dolaştık beraber aa kucağımda değil, tabi ki Doğa’mla yürüyerek gezdik. Gören herkes sevmeye çalışıyor kimileri söz ile kimileri el ile. Söz ile olanlara beraber gülümseyerek karşılık veriyoruz, el ile sevmek isteyenlere ise ( ben zaten el&yanak elleme ve öpme  konusunda çok hassas olduğumdan müdahele ederim) bana gerek kalmadan Doğa izin vermiyor ve açıkçası bu benim hoşuma gidiyor.

Uçakta yanımızda, arkamızda, önümüzde oturanlara herkese dede dede deyip durdu, kesinlikle sevinçten. Uçaktaki diğer çocukları basıncında etkisiyle huzursuzlanıp ağlarken Doğa’m sadece konuştu ve sürekli güldü. Onun gülmesine birçok kişi tebessümle karşılık verdi. Doğa’nın gülümsemesini çok seviyorum. Çünkü Doğa’m gözleriyle gülüyor.

Sonunda uçağımız indi. Doğa’m dedesine kavuştuğunda gözlerinde ki o ifade, dedesini var gücüyla sarıp, küçüçük avucuna sığdırabildiği kadar sımsıkı tutması ve gülerek deedee demesi… o an bir ömürlüktü.

Ben dedemin bir tanesini hiç tanımadım. Diğeri ise ben küçükken öldü.(hatırlıyorum ama anılarım çok az dedemle) Ve ben dedesiyle gezen, dedesiyle çok anısı olanlara çok özenirdim. Umarım Doğa’m,canım babam ve kayınpederim beraber bolca vakit geçirirler, Doğa’mın dedeleriyle ilgili çok anısı olur anlatacak.

Koskoca bayram tatilimiz böyle müthiş bir tablo eşliğinde başladı. Müthiş, tadı damağımızda kalacak şekilde de devam etti.

Ben mutlu, Doğa’m mutlu, Sevgilim mutlu, herkes çok mutlu…Ne mutlu J

22 Kasım 2010 Pazartesi

SEZİN, SELİN, MÜNİP....

Aslında Münip, Sezin, Selin.

Ama küçüklüğümden beri sıralamayı hep bu şekilde yaparım.

Benim ortanca halamın en büyük çocukları.(Halamın küçük çocukları yok sadece onlara olan sevgimden büyük kelimesini kullandım.) Küçüklüğümüzden beri birbirimizin hayatındayız. Tarif edilemez bir bağ var aramızda. Hani insan bazı ortamlarda farklı davranırda eve gelince gerçek kendi olur ya bizim ki böyle bir şey. Katkısız, yalansız, beklentisiz sevgi, aşırı bir sahiplenme duygusu, süresiz bir bağlılık.

3 kardeş. Birbirinden aslında çok farklı ama tıpatıp aynı 3 kardeş.3’ü ile paylaştıklarım yaşadıklarım çok ama çok farklı. Asla birbirleriyle kıyaslayamam. Asla 1’ini daha fazla seviyorum demem, diyemem nasıl derim ki onlar benim için Sezin, Selin, Münip.

Tatillerde ve/veya haftasonlarında beraber olabilmek için can atardık. Ya onlar bize gelirdi ya da biz onlara giderdik. Çok eğlenirdik beraber, çok gülerdik. O kadar keyifli vakit geçirirdik ki ertesi haftasonu için sihirli gün saymasını yapardık.  ( 5 yatacağız, kalkacağız tekrar beraber olacağız.)

Aslında çok fazla ortak yönlerimiz var. Onlarda 3 kardeş bizde, onlarda da bir erkek iki kız var bizde de, onlarda da köpek var bizde de, onların evinde de yasak yok bizim evimizde de, onlarda haftasonları geç yatarlar bizde, (annelerimiz ve babalarımız birbirlerine çok benzerler) onlarında evinde çok fazla abur cubur var, bizim evimizde de… Liste böyle uzar gider.
Biz bu listeyi küçükken aramızda konuşarak yapmıştık. Diğer halamlara veya onların diğer dayılarına kalmaya gitmemeleri için çok geçerli sebeblerdi bunlar. Aslında şu anda basit gibi görünen sebebler küçükken bizim için çok önemliydi, bizim, birbirimizin evinde kalmamız için en büyük gerekçemizdi onlar.

SEZİN… Küçükken herkesi biz ikizziz diye kandırırdık, herkeste inanırdı bize. Boyumuz, kilomuz, ayakkabı numaramız, bedenimiz aynı, saç toplayışımız, tokamız, tüm elbiselerimiz, hareketlerimiz, konuşma tarzımız, bakışlarımız, zevklerimiz aynı, hatta biz aynı saat, aynı dakika, aynı saniyede hastalanıyorduk… Biz ikizziz ya… Aramızda tek fark var sen sarışınsın ben esmerim. Bize siz kardeşmisiniz veya aa siz çok benziyorsunuz diyenlere benzer yönlerimizi sıralardık, usanmadan, sıkılmadan aksine gurur ve mutluluk içinde. Yazın Arsuzda hep beraber gezerdik.Edem dondurmacısından aldığımız dondurmanın ve  Turgut Abide yediğimiz bol acılı yengenin tadı beraberken çıkıyordu.Şimdi yediğim dondurmaların,yengenlerin hiç tadı yok.Büyüdük, evlendik, çoluk çoçuğa karıştık.Zamana inat biz hala birbirimize çok benziyoruz.İkimizde aşık olduğumuz adamlarla evlendik, ikimizde doğumda aynı kiloları aldık, ikimizinde 1 çocuğu var…vb.Demek ki biz hala ikizziz, hala küçüğüz.Son nefesimize kadar duygularımızın, sevgimizin, düşüncelerimiz hep çocukça kalması dileğiyle….
SELİN…İtiraf etmeliyim ki ilk patlamış mısırı senin sayende sevdim.Size geldiğimizde eve hemen dönmeyelim diye, biraz daha oturalım diye patlattığın mısırların, yaptığın kahvelerin kırk yıl değil bir ömürlük hatırı var bende.Seninle bir kere kavga ettiğimizde ikimizde çok ağlamıştık hatırlarsan Arsuz evinin önünde…şu anda sebebini hatırlamıyorum ama hatırladığım senden daha çok ağladığım.Dün gibi hatırlıyorum o sahneyi sen ağlıyorsun ben ağlıyorum sonra sen bana dönüp diyorsun ki; sen benim kardeşimsin….ve ben daha çok ağlamaya başlıyorum.Bir taraftan çok hoşuma gidiyor söylediğin o söz, bir taraftan sırf o sözü söylediğin için kendimi suçlu buluyorum.Belki seninle hala atışmalarımızın kaynağı bu. Birbirimize sataşmadan duramamızın sebebi bu.Birbirimize olan sevgimizi böyle gösteriyoruz.Ama ben  bu sefer senden önce davranıyorum ve “seni çok seviyorum”.Bu sefer de sen suçluluk duy, benden önce söyleyemediğin için….

MÜNİP…MUTLULUK-MUZURLUK-Hani hep derler ya anlatılmaz yaşanır. Ama yaşamak öyle bir saat, bir gün, bir hafta değil seni böyle derinlere kadar inip yaşamak lazım, anlamak için. Seninle aramızda o kadar güçlü bir bağ var ki tek bir kelime ile gülme krizine ya da ağlama krizine girebiliriz. Şarkıların, sözlerin derin anlamlarını sayende daha da iyi anlıyorum. Birbirimizi mutlu etmek için harcadığımız çabaları hatırladıkça içimden her defasında “ canım ya” diye geçiriyorum. Umarım ki hayatımızın her anında birbirimizi hatırlarken “canım ya” deriz. Nedense seninle beraberken abur cubur düşkünlüğüm artıyor, cumartesi geceleri daha bir anlamlı oluyor ve hayata daha bir duygusal daha bir aşkla bakıyorum. Gözümden yaşlar gelene kadar beni güldüren kkps münibim emin ol 100 yaşına geldiğimde bile 1 2 3 espirisine güleceğim. Tüm yaşantımız boyunca gözümüzden akacak yaşların sebebinin mutluluk olması dileğiyle…

10 Kasım 2010 Çarşamba

......

Çok keyifsizim bu aralar… Tadım tuzum yok.

Herşeye mola vermek istiyorum.

Kendimle başbaşa kaldığımda, şöyle bir durup düşündüğümde birçok olayın beni ne kadar yorduğunu hissettim. Artık olaylara ben gibi tepki vermediğimi hissettim. Verdiğim tepkilerle kendimi tanımamaya başladığımı hissettim. Benliğimden çok uzakta olduğumu hissettim. Geçerli sebeblerim için, gerçek benliğime geri dönebilmek için kısa bile olsa bir mola’ya ciddi bir şekilde ihtiyacım var.

İnsanları idare etmekten kendimi idare edemez hale geldim. Bir kere birini idare edip alttan aldığımda sadece bir kere bunu yaptığım zaman artık o kişiyi her idare etmek zorundaymışım gibi bir tavır sergileniyor, artık o benim kişiye karşı görevim oluyor. Bundan çok rahatsızlık duyuyorum. Ben siniri geçsin, sakinleşsin diye söylediklerini duymamazlıktan geldikçe bir de bakıyorum ki artık ben görmemezlikten geliniyorum. Neden? idare ettim diye mi? Artık yok, kusura bakmayın. Herkes ne hali varsa görsün, yaşasın.

Ben sözlerimi sarfetmeden önce kullanacağım kelimeleri defalarca beynimin süzgecinden geçirmeme rağmen insanların beyin süzgeçlerini hiç kulllanmamalarına tahammül edemiyorum.

Yaşanan olaylarda insanların sergiledikleri hal ve hareketleri görünce ve ne kadar yanlış insanlar için hayal kurduğumu gördükçe hayal kurmaktan vazgeçtim. Bu sebebten ötürü Nedim dediğim insanların arkamdan vurmalarına galiba artık alıştım.

Belli bir süreliğine; kendimle başbaşa kalsam hiçbirşey düşünmeden saatlerce gökyüzünü izlesem içimde hiçbir kaygı endişe olmadan gözlerimi bile kırpmadan. Sadece iç sesimi dinlesem veya yok yok onu bile duymak istemiyorum. Sadece nefes alışımı duymak istiyorum. Uzun zamandır onun sesini duymuyordum evet sadece nefesimin sesini duymak istiyorum. Beden yorgunluğu dinlenmeyle geçer ama ben ruhumu dinlendirmek istiyorum.

Kızgınım…

Aslında ben; kendime kızgınım biraz da kırgın… Sevgimi, sevgiye değer vermeyenlere fazlasıyla gösterdiğim için.

Tanrımın beni hep nimetşinas bilen insanlarla karşılaştırması dileğiyle…


8 Kasım 2010 Pazartesi

CUMA / HAFTASONU - KÜÇÜKLÜĞÜM / BU GÜNÜM...

Küçükken Cuma günlerini bir ayrı severdim…

Okul yıllarında Cuma günleri çok eğlenceli geçerdi. Çok gülerdik, dersler zevkli geçerdi, öğretmeni çok dikkatli dinlerdim ve o gün okul çabuk biterdi. Sınav dahi olsa güzel geçerdi hatta Cuma günleri yapılan sınavlarda daha başarılı olurdum. Ertesi gün cumartesi sonra Pazar koskoca 2 gün tatil, ne büyük mutluluktu benim için. Cuma akşamları ödevlerimi hemen bitirir cumartesi planımı yapardım. Kimlerle buluşam, nerelere gideceğim plan için telefon trafiği başlardı. Tabi cep telefonu yoktu o zamanlarda ev telefonundan yapardım tüm görüşmeleri o yüzden ev telefonu Cuma günleri hep meşgül olurdu. Cumartesi planlarım geç saatlere kadar sürerdi. Ertesi gün ne giyineceğimi düşünmekten ve heyecandan Cuma geceleri uyuyamazdım. Cumartesi sabahını zar zor ederdim. uyanır uyanmaz neşeli bir şekilde hazırlanmaya başlardım kahvaltı etmezdim çünkü bana göre zaman kaybı olurdu eğer saat 09.00’da uyanmışsam kendi kendime kızardım çok geç uyandım diye anneme de beni erken uyandırmadığı için kızardım. Saat olduğu zaman günün yarısı bitmiş sayılırdı benim için. Hazırlanıp hemen arkadaşlarımla buluşurdum cafe ve/veya pastaneye giderdik allahım ne büyük mutluluktu benim için. Saat olduğunda üzülmeye başlardım hemen oldu biz bir şey anlayamadık diye. Saat 17.00’de evde olmam gerektiğinden arada ki o 2 saat 2 dakika gibi hemen geçerdi. Evde ki zamanımda çok güzel geçerdi. Ailemle beraber mutlu huzurlu zamanlar geçirirdik. Cumartesi gecesi hüzün kaplardı içimi hâlbuki yarında tatil ama tatil olduğundan zamanın hemen geçeceğini biliyorum ya onun için zaman dursun isterdim. Cumartesi geceleri ailece mutlaka film izlerdik sonrasında o filmin hakkında yorumlar yapar fikirlerimizi beyan ederdik ve mutlu bir şekilde uykuya geçerdik.
Pazar günü,  her zaman benim hayatımda ki en baba gündü. Çünkü adı üstünde zaten “en BABA” gün. Babamla beraber tüm günümüzü geçirdiğimiz gün. Bu sebeble Pazar günü asla program yapmazdım. Pazar günü ailemle geçirdiğim gün. Ailemle yaptığım pazar kahvaltısının yeri ve kıymeti çok farklı. Ne mutlu bana küçüklüğümden şu günüme kadar Pazar kahvaltılarının bende kıymeti ve önemi hep aynı. Pazar günleri babam bizi mutlaka gezdirirdi, mevsime göre değişik yerlere götürürdü. Öğle/Akşam yemeklerini ya dışarıda yerdik ya da babam kendi elleriyle bize yemek hazırlardı. Pazar günleri yenilen yemeklerin tadı hala damağımdadır. eve döndüğümüzde annemin yaptığı mis gibi sütlaçla beraber sohbet ederdik, babam bize sürekli birşeyler anlatırdı. Anlatılanları iyice dinler konu hakkında fikirlerimizi söylerdik. O sohbetlerin bize kattıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Yatmaya geçmeden önce anne ve babamızın yanağımıza kondurduğu buseler bizim çok mutlu yatmamıza sebep olurdu, hatta öyle huzurlu ve mutlu uyurduk ki erken yatmamıza rağmen hemencecik olurdu.

Bu gün…

Aradan 10 yıl geçmesine rağmen küçüklüğümden biraz farklı ama hala Cuma günlerini bir ayrı severim.

Cuma günleri işyerinde saatler daha hızlı ve güzel geçer. Günün nasıl bittiğini genellikle hiç anlamam. Sanki Cuma sabahları daha bir mutlu uyanırm. Pazartesi gününe inat Cuma günleri herkese günaydın derim neşe içinde. Cuma günleri içtiğim kahvenin tadı bile farklı, yediğim tostun kokusu tadı daha güzel gelir bana. Mesaim bitip eve gittiğimde kendimi çok enerjik hissederim tüm ev işlerinin programını yapar o gün yapılabilecek işleri hallederdim. Cumartesi günü sadace Doğa’mla vakit geçireyim diye. Cumartesi sabahları tıpkı küçüklüğümde ki gibi erkenden uyanırım/z.Evdeki işleri hemen halledip kendimizi sokağa atarız. Bol bol gezeriz Doğa’mla tabi artık gittiğim yerlerde değişti. Eskiden cafeye pastaneye gidiyordum şimdi ise deniz kenarına ve/veya parka gidiyorum. Eskiden arkadaşlarımla gezerdim şimdi kızımla geziyorum artık. Ama hala cumartesi günü akşamüstüne doğru bir huzursuzluk kaplar içimi tanrım zaman ne çabuk geçiyor hâlbuki daha şunu yapacaktım diye söylenmeye başlarım.

Evdeki zamanımız da çok eğlenceli geçer bizim. Tıpkı küçüklüğümde ki gibi akşamları film izleriz ama bu sefer çekirdek ailemle can kocam ve Doğa’mla. Sonra da tartışırız film üzerine, çok eğlenceli sonuçlar çıkarırız, farklı bakış açılarından. Uykuya geçtiğimizde gecenin bir yarısı uyanıp film hakkında bu da olabilir şu da olabilir diye yorumlar bile yaparız. Anormallık bu belki ama enteresan yorumlar çıkıyor, bazen Doğa’mda uyanıp kendince birşeyler söyler, o da katılır bize.

En “BABA” gün Pazar günü eskiden olduğu gibi ailece otururuz kahvaltıya, en önemli öğünümüz. Doğa’mda bizimle beraber kahvaltı eder, hemde biz ne yersek. Üstümüz başımız bata bata güle oynaya öğlene kadar uzar kahvaltı sefamız. Doğa’mda bundan çok zevk alır, annesi gibi sebebsiz gülme krizlerine girer mutluluktan. Günün diğer kısımlarında ise kocamda tıpkı küçüklüğümde babamın yaptığı gibi bizi gezdirir, yemekleri kendi elleriyle hazırlar. ( Genelde, bebeğimiz küçük olduğunda evde yemek yemeye özen gösteririz.) Kocamın yemekleri de çok lezzetli olur, onların tadı da damağımın bir yerindedir her zaman. Hatta Doğa’da babasının yemeklerini şarkı söyleye söyleye yer. Umarım Doğa’mında Pazar günleri tıpki benimki gibi en “BABA” günü olur.  Doğa’mın öğlen uykuları var yatması gereken ama anne ve babasıyla geçireceği zaman daha cazip geldiğinden dolayı uyumadığı öğle uykuları. Uyumasın asla zorlamam istediği gibi oynasın zıplasın onun en mutlu günleri haftasonları. Nasıl şımarır, nasıl şımarır anlatamam. Kimseye yüz vermez, kimseye gitmez. Bu şımarıklığın adı haftasonu şımarıklığı. Anne ve babası tüm gün yanında ya kimse umrumda olmaz. O kadar yorgunluğa erkenden uyuması gerektiği yerde uyumamak için çok direnir Doğa’m ama yorgunluğa daha fazla dayanamaz, anne ve babasının buseleriyle derin bir uykuya dalar.

Ben alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçebilen insanlardan değilim. Küçüklüğümde öğrendiğim herşeyi aynı itina ile bugün de uyguluyorum. Küçükken haftasonlarının değeri ile bugün ki haftasonlarının değeri aynı, sadece konu içerikleri farklılaştı ve hayatımda ki özneler çoğaldı.

Bu sebep ile benim için haftasonları çok kıymetli, benim gibi değerini bilene.

3 Kasım 2010 Çarşamba

ANNELİK DOĞRULARIM....

Bir bebek doğduğunda, bir anne doğarmış...

Doğa’m doğduğunda ben yeniden doğdum. Anneliği ben Doğa’mda sevdim ve  anneliği onunla öğreniyorum. Gün geçtikçe bebeğimle yaşadığım tecrübelerimle anneliğime bilgi üstüne bilgi katıyorum. Kimsenin fikirleri, yorumları veya deneyimleri beni ilgilendirmez ben iç sesimi dinlerim her zaman. Her anne olan kadının bebeğiyle ilgili bir düzeni, bir doğrusu vardır. Ben bebeğimi anne iç sesimi dinleyip o doğrularla büyütmeye çalışıyorum. Kendimce…

Annelik doğrularım ve bebeğimle beraber yaşadıklarımla doğruluklarına inandıklarım;

*      Doğa’m 1 yaşında ve ben onu hala emziriyorum. Doğa ne zaman isterse o zaman emmeyi bırakır, “6 ay'a  kadar emzirmen yeterli” tarzı söylemlere kulaklarımı tıkarım. Madem tanrım bana bebeğimi emzirme ayrıcalığını vermiş ( ayrıcalık diyorum çünkü herkes emziremiyor kimi keyfi kimi mecburiyetten.) bende bu ayrıcalığı bebeğimin isteği doğrultusunda sonuna kadar kullanırım.
*      Doğa’m istediği zaman kucağıma alırım, istediği zaman bırakırım. Kucak çocuğu olur her istediğinde kucağına alma diyenleri çok duygusuz bulurum.
*      işe giderken asla kaçarak gitmem. Doğamı öperim onu çok sevdiğimi söylerim öyle giderim. Doğanın arkadan ağlama sesine, gözyaşlarımı katıp giderim. Yokluğumu bir anda farkettiği zaman korku hissetmesin diye asla kaçmam.
*      Bizim evde yasak yok, herşey serbest. Mesela sıcak fırını ellemek yasak değil aksine ellettirip elininin yandığını hissettiğinde bir daha gidip o fırını ellemez. Aksi takdirde biz arkamızı döndüğümüz an da gider o fırını eller, sonuçu daha kötü olur. Dolayısıyla bizim evde yaşayarak öğrenmek var.
*      Doğa’m kendince birşeyler anlattığı zaman onun hizasında eğilir ya da çömelirim boy hizamız aynı olur ona çok dikakt ederim. Söylediklerini can kulağıyla dinler bende ona konu hakkında yorumlarımı söylerim.(Nasıl anlıyorsun diye soranlara; tabiki söylediklerinden bir şey anlaşılmıyor ama o an ne konuda konuştuğunu annelik içgüdüsüyle anlıyorum.)
*      Doğa’ma herşey yediririm ama yedirdiklerim mutlaka taze ve katkısız olmalı. Tek şartım bu. Bu konuda çok titizim.
*      Doğa’ma asla zorla yemek yedirmem. İstemiyorsa yemez, acıktığında yer. Neticede bebek bile olsa onunda hisleri var ve acıktığında belli eder. Yediği yemeğin kabını asla sıyırmam, son lokma diye zorla asla yedirmem son lokmayıda varsın yemesin. Aç kalacak hali yok ya.
*      Doğa’ma yediğim herşeyin tadına baktırırım. Bu ne olursa olsun. Onunda canı çeker mantığıyla yanaşırım.
*      Doğa’ma yedireceğim lokmayı asla ağzımda çiğneyipte vermem. Yapanlardan iğrenirim.
*      Doğa’m yemek yerken önlük takmayı sevmez bu sebeble önlük takmayız ve yediklerini üstüne döker, kıyafetleri kirlenir buna hiç takılmam.
*      Doğa’ma yararlı olacak besinlere verilen paraya hiç acımam.
*      Doğa’ma çok pahalı kıyafetler almam. Harcanan paraya acırım. Çocuğun yediği helal giydiği haram sözüne sonuna kadar katılırım.
*      Doğa’m rahatlıkla evin içinde emekler. Yerde mikrop vardır deyip bütün gün çocuğumu kucağa veya yürütece veya mama sandalyesine hapsetmem. Sonuçta o mikrobada ihtiyacı var diye düşünürüm.
*      Doğa’mı uykusu geldiği zaman yatar. Uyku saati diye bir şey yok ben buna katılmam. Robotmu canım uyku saati olsun. İstediği zaman uyanır, yataktan istediği zaman kalkar.
*      Doğa’mı kucağımda yatırırım. Uykusu geldiğinde yatağına koy pışpışla bir iki ağlar sonra alışır diyenleri çok acımasız bulurum. Bebek yatarken huzurlu, mutlu olmalı ki rahat uyusun ve büyüsün. Saçma ve özentili kurallar koyarak bebeğimi hırçanlaştırmam.
*      Doğa’mın saçlarına saç telinin 10 kat ağırlığında tokalar, taçlar takmam. Görenler sevgi gösterisinde bulunsun diye o eziyeti ona çektirmem.
*      Doğa’mın yanağından veya elinden öpülmesine sinir olurum ve kim olursa olsun izin vermem lafımıda esirgemem. Ağızda olan mikrop yerde olanın 40 katı fazlası. Öpen olursa da direk uyarırım, kırılan olursa olsun. Ben kimse kırılmasın diye bile bile kızıma mikrop bulaştıramam.
*      Doğa’ma benden ve babasından başka hiç kimsenin yanlışı doğruyu göstermesini istemem. Çocuk bunları anne ve babası tarafından öğrenir.
*      Doğa’m ağladığında başka şeylere ilgisini çekmeye çalışmam. Ağlasın boşaltsın içini, rahatlasın isterim. 
*      Doğa’m ağladığında karşısında gülmem ve  onu bilerek asla ağlatmam. Bunu yapanları çok acımasız bulurum.
*      Doğa’ma gereksiz müdahele etmem.Her hareketinin arkasından bir söz söylemeyi gereksiz korumacı bulurum.
*      Doğa’mla geçirdiğim zamanın kaliteli olması için elimden geleni yaparım.
*      Doğa’mın burnunu temizlemek için garip aletler veya sular kullanmam. Kafasına banyodan 5 dk.önce saf z.yağı sürerim.
*      Doğa’m bizim yatakta aramızda yatar. Bebeğimle koyun koyuna yatarız. Artık alıştırmışsın hep sizinle yatar, yatağında hiç yatmaz diyenleri ruhsuz bulurum. Annesi ve babasıyla yatan çocuk kendini daha rahat ve güvende hissettiğinden dolayı büyüdüğünde de özgüveni yüksek ve kendinden emin bir birey haline gelir, sonuna kadar da buna inanırım.
*      Doğa’mla çocuk olurum. Evde onunla emekleme yarışı yaparım.

Bu kadar taviz verirsen yarın sözünü dinletemezsin diyenlerin laflarını saçma ve gereksiz  bulurum.Sonuçta bu kişinin olaya bakma açısıyla alakalıdır, buna inanır buna güvenirim.