Ben Kim miyim?

Fotoğrafım
Antalya, Türkiye
Doğa'nın Maması, Eray'ın Sevgilisi, Can Eşi... Duygusal,asil, zeki, güzel, ağlak, zırlak yani tipik bir BALIK kadını :)

26 Ekim 2010 Salı

BİR CUMARTESİ VE DOĞA'M...

Her pazartesi takvime bakıp haftasonuna kaç gün kaldığını sayıyorum. Bilmediğimden mi? hayır biliyorum ama haftasonu demek 24 saat Doğa demek, benim gerçek mutluluğum demek. Biz küçükken,  haftasonu bir türlü gelmek bilmezdi annem ve babam bize derlerdi ki; bak 5 kere yatacağız kalkacağız cumartesi olacak. Nasıl sevinirdik, başlardık saymaya her sayardık şu kadar gün kaldı diye sonrada derdik ki kendi kendimize ya ne çabuk geçti bak hemen cumartesi günü oldu. Bende küçüklüğümde öğrendiğim bu sayma mevzusunu Doğa’mla tüm gün beraber olabilmek için pazartesi gününden başlıyorum saymaya.5 yatacağım, kalkacağım sonra haftasonu Doğa’mla beraber uyanacağız hatta yatakta şekerleme yapacağız sonra Doğa’mın çenesi düşecek bana bir sürü şeylar anlatacak beraber kahvaltı edeceğiz, meyve yiyeceğiz, beraber dışarı gezmeye çıkacağız bunların içerisinde en önemlisi Doğa bana ihtiyaç duyduğu anda “Anne” dediğinde ben yanında olacağım. Küçüklüğümden bugüne; cumartesi gününe  kadar ki kaç  daha yatıp kalkacağız saymalarım hala hiç değişmedi, değişen şey sadece sebebi oldu.

Huysuz, huzursuz uyandı hatta ağlayarak bile denilebilir. Önce gözleri kapalı anne anne dedi sonrada ben yanına usul usul yanaşınca yanağından öpüp anneciğim ben burdayım Günaydın deyince o günün Cumartesi olduğunu anladı. Anlamasıyla beraber şımarmaya başladı. Önce gerindi, gerindi bana birşeyler anlattı, gözlerim ta içine bakarak. Bende onu dinledikten sonra bu sefer ben ona birşeyler anlatmaya başladım. Beni kaşlarını kaldırarak çok dikkatli dinledi. Sonra “anne hadi meme” dedi emzirmeye başladım, emerkende birşeyler anlatıyor. Sanırım bana sürekli birşeyler anlatma isteği mutluluğun ifadesidir.

Kahvaltı ederken, meyve yerken sürekli anne anne diyor toplasam sanırım 500 kere anne demiştir. Anne dediğinde bende ona karşılık olarak annem dediğimde o sevinç o mutluluk gözlerini ışıl ışıl parlatıyor prensesimin. Sonra giyinip hemen dışarı gezmeye çıktık gördüğü herkese el salladı. Pazara gittik tüm tezgâhlardaki ürünleri elledi. Kendince oyalanıyor işte. Sonra sıkıldı başladı ağlamaya, kucağıma gelmek istedi ama ben almadım çünkü Doğa’yı kucağıma aldığımda hiçbir şekilde geri arabasına oturmuyor. Ben o sırada Pazar daki bir tezgâhtan meyve seçiyorum. Belli bir süre sonra ağlaması durdu hatta olağan dışı sessizleşti,eğilip baktığımda bir de ne göreyim tezgâhtan bir elma almış yani çalmış resmen nasıl yiyor ama şarkı söyleye söyleye göbeğini oynata oynata. Bende aa anneciğim neden alıyorsun hem yıkanmamış o diye söylenirken bir taraftan da tezgâh sahibin dönüp dedim ki kusura bakmayın parası neyse öderim. Yaşlı tonton bir amca güldü dedi ki:afiyet olsun kızım ne olacak yani gördü canı çekti çaldı J çaldığı için bu kadar tatlı geldi ona sen parasını verip kilolarca alsan evde bunu yediremezsin, Helali hoş olsun, bebek iştahla yemesiyle zaten ödedi parasını, ayrıca yıkamadan tadı daha başka olur benden sana amca tavsiyesi dedi. Hakikatende öyle kocaman elmayı Doğa eve gidene kadar yedi.(Isırıp yere attıklarını, bana ve teyzesine yedirdikleri dışında).

Eve geldiğimizde ben bile yorgunluktan elimi kaldıramaz bir halde iken Doğa’m hala yürüteç içerisinde kelebek gibi o oda senin bu oda benim geziyor. Çekmeceleri tek tek açıp içinde ki eşyaları tek tek yere attı. Doğa nerdesin annecim bak geliyorum dediğimde ise kahkahalar atıyor. Doğa ben işteyken çok uslu duruyormuş her telefon veya kapı çalıdığında anne anne diye sesin olduğu tarafa doğru hızla ilerliyormuş. Meğerse bütün enerjisine bana saklıyormuş beraber kuduralım, beraber saçma şeylere katıla katıla gülelim diye.

Dilerim ki hayatın boyunca geçireceğin her gününde  böyle mutlu ve umutlu olursun can kızım.

Sonrasında güzelce yıkanıyoruz misler gibi oluyoruz. Artık uyku vakti.Yatakta Doğayı yatırmaya çalışırken kendi kendi günün muhasebesini yapıyorum, neden normal zamanda vakit geçmezken Doğa'mla olduğum zaman 24 saat bana yetmiyor? Ben yettiremiyorum kendime ve kızıma…Ve her güzel şey gibi haftasonuda hemen bitiyor.Ben yeniden kendimi en güzel kandırma yöntemime başvuruyorum.5 yatacağız, kalkacağız hemen cumartesi olacak…oleyyy!!! Çok az kaldı. (gün PAZARTESİ )

19 Ekim 2010 Salı

1 YAŞ...GÖZYAŞLARI VE DOĞA'M !!!

Anne anne diye seslenerek uyandı bu sabah.Başını kaldırmadan yatakta sadece gözleri açık kendince bana birşeyler anlattı.Sonrasında sevimli kablumba gibi başını kaldırdı sağa sola çevirdi sonra tekrar anne dedi yanına gittim beni görünce hemen gülümsedi.Yatma pozisyonundan kalkıp oturma pozisyonuna geçti bu sırada hala konuşuyor hala bana birşeyler anlatıyor o kadar sevimli ki aşı günümüz olduğundan geç gideceğim işe oleyyyy!!! Bundan faydalanıyoruz ikimizde tekrardan yatma pozisyonu alıyoruz,  yatakta öle sarmaş dolaş yatıyoruz. Ben onu güzelce kokluyorum, öpüyorum bugün ki programdan bahsediyorum ona. Aşıyı anlatıyorum biraz canının yanacağını ama aşının sağlığı için olduğundan bahsediyorum. Tabi dinleyen veya anlayan var mı ? tabiki hayır. Doğa’ma üzerinde  “Yavru Aslan” yazan eşofmanını giydirdim.(Babamız için Doğa’mın en güzel, en kaliteli giyeceği o.) Çıkmadan önce nefis mis kokulu Hatay kahvesinden içtik Dilarayla beraber 2 kez üst üste. Ben aslında gergin değilim sadece heyecanlıyım.

Çünkü; Cuma günü 1 yaş kontrolüne gittik orada doktor 1 yaş c/up yapılması gerekiyor isterseniz şimdi isterseniz daha sonra kanı alınsın bebeğin dedi. “Bende gelmişken tüm işlemleri halledelim istiyordum çünkü Doğa’nın sürekli hastaneye getirmekten hoşlanmıyorum. Malum inanılmaz bir salgın var ve maalesef ki insanlar çok düşüncesiz, anlayışsız. Bir bayan asansörde inmek istediği katın tuşuna tek parmağıyla değilde 5 parmağıyla birden basıyor hayır nasıl yapıyor hala anlamış değilim neyse sonra da hapşırıyor, şiddetli bir grip geçirdiğini yanındakine anlatıyor ve sonrada Doğa’yı ellemeye, sevmeye kalkıyor. Bu nasıl bir zihniyet anlamıyorum. Ben böyle durumlarda utanmadan, sıkılmadan lütfen dokunmayın diyorum insanlara ayıp olacak diye ben kızımı hasta edemem. Bebek sahibi olmama rağmen, ellimi günde 100 kez sabunla ovalayarak yıkamama rağmen kimsenin bebeğinin yüzünü ve elini elemem.” Doğa’mın kanı alınacağından bizde yan odaya geçtik hemşireler bizi bekliyor orada. Herşeyi hazırlamışlar, Doğa’mı yatırdık hemşire elinin üst kısmında ki damarları kontrol etti hangi el olacağına karar verdi. Diğer bir hemşirede doğanın kolunu tuttu. Bende hemen karşısına geçtim yüzüne doğru eğildim dikkatini çekmeye çalışıyorum. O sırada hemşire batırdı iğneyi tabi Doğa yıktı ortalığı nasıl ağlıyor nasıl ağlıyor önce anlam veremedim o kadar ağlamasın sonra kafamı bir çevirdim ki hemşire elini sıkıyor kan çıksın diye ve kan yavaş yavaş damla damla akıyor. Daha dolması gereken 2 tüp var ama kan çok yavaş akıyor. Kalbim zaten kulaklarımda atıyordu benim. Sakinim ama heyecanlıyım Doğa orada canı acıyor ben ise onun sağlığı için onu oyalıyorum ne garip! Suratım kıpkırmzı oldu Doğa ağladıkça gözyaşlarını gördükçe benim kalbim ağladı. Eray orada ellerini yumruk yapmış, suratı kıpkırmızı olmuş ve çok sinirli bir şekilde hemşirelere bakıyor. Sanırım çoçuk konularında anneler daha güçlü. Doğayı sakinleştirmeye çalışıyorum ama yok yavrum benim öyle bir ağlıyor ki gözyaşları boncuk boncuk akıyor aynı ben gibi ağlayınca gözlerinin etrafı kızarıyor. Ağlamadan dolayı sesi kısıldı, iç çekmeye başladı. Neyse ki o sırada bitti. Hemen aldım kucağıma sarıldı bana öptüm kokladım beni sımsıkı tuttu. Emzirme odasına gittik hemen emzirmeye başladım, canımın içi nasıl canı acımış ki emzirirken hem uyudu hemde belli aralıklarla iç çekip ağlamaya devam etti. Susturmaya çalışmadım içini boşaltsın diye sadece sakinleştirdim. Sonrasında onu oylamak için biraz gezdirdik, temiz hava aldık beraber. Eve döndüğümüzde babaannesine elini gösteriyor, babaannesi aldı öptü elini geçti annecim dedi.Doğa’mda hemen bantı çıkarttı.Unuttu gitti.Ne güzel keşke biz büyüklerde bize acı veren olayları hemen unutsak, sonrasında  hiç hatırlamasak.

Evden çıkma vaktimiz geldi saat 09.00’da sağlık ocağında olmamız gerekir. Arabaya bindik güle oynaya gittik. Sağlık ocağının en üst katı bebekler için. Oraya çıktık, zaten rutin bir aşı günü olduğundan aşılar hazırlanmış hemşireler aşı olacak bebekleri bekliyorlardı. Doğa’mı kucağıma oturttum, eşofmanını arka taraftan çıtçıtlarını açtım. Aşılar omuza vurulduğundan omuzunu açtım, hemşirede hemen batırdı tabi Doğa yine feryat figan ben ise ona tamam anneciğim tamam geçti diyene kadar bitti. Ama sanki bana aşıların vurulması uzun sürüyor gibi geliyor. Sonra diğer omuzuna vuracakken Doğa eliyle itti hemşireyi işaret parmağını öne arkaya sallayıp kendince ve bağırarak bir şeyler söyledi hemşireye. Hepimiz gülmeye başladık, hemşirede tamam biliyorum beni babana söyleyeceksin ama bu senin sağlığın için gerekli dedi. Bu sırada diğer aşıyıda yaptı. Doğa’m yine iç çeke çeke ağlama devam ederken arabaya bindik. Hemen emzirmeye başladım gerçektende emzirmek çok sakinleştiriyor. Emerken uyuyakaldı. Havalimanına vardığımızda babaannesinin kucağına yatırdım uyanmadı bile ki normalde hemen ııııııı mama mama mama ( anne anlamında) deyip sızlanmaya başlardı. Demek ki derin uyumuş canımın içi. Neyse ki ocağa kadar aşımız yok, iğnemizde inşallah olmaz. Basit bir doktor kontrolü, kan alma işlemi ve aşı bize anne ve babası olarak bir şey daha kattı, bir şey daha öğrenmiş olduk. “ asıl derinden can yanması, canının canı yandığında olurmuş.”işlemlerin büyüğü, küçüğü yok hepsi aynı…!!!

16 Ekim 2010 Cumartesi

İLK HEYECANIM İLK NUR'UM KUTLU OLSUN İLK YAŞIN ...

Tam 1 yıl oldu…

Doğumun esnasında sesini ilk duyduğum an işte o an gözyaşlarımla kahkahalar atmayı öğrendim ben. Seni yanıma getirdiklerinde yanağıma yanağın değdiğinde kalbimın duracağını hissettim. Ve odada seni kucağıma verdiklerinde kendimle o kadar gururlandım, o kadar özel hissettim ki kendimi yattığım yatakta acılarımın tavan yaptığı sırada içimdeki çoşkuyu durduramadım, devleştim kocaman oldum sayende. Gelişinle canıma can kattın meleğim.

O minacık ellerinle bana dokunman, parmağımı sımsıkı sarman, başını gögsüme koyup saatlerce orada yatman ve varlığın ile benim sevinç kaynağım oldun.

Her geçen gün seninle büyüyorum, seninle derinleşiyorum ve senin sayende seviyorum anneliği. Seninle geçirdiğim her an’ım benim için öyle kıymetli ki… Sen benim için öyle kıymetlisin ki sana dokunmaya kıyamıyorum. Seni gözümden sakınıyorum.

Sen, benim bir parçamsın, hayatımın anlamısın, mabedimsin…

Aldığım her nefeste varlığın için tanrıma minettarım…

İyi ki doğdun Doğa’m, Ne iyi ettin de geldin dünyama…

Doğum günün kutlu olsun can kızım.

Seni çok seven ve her zaman sevecek olan annen…



11 Ekim 2010 Pazartesi

İLK İŞ GÜNÜM, İLK DERİNDEN CAN YANMASI ..

09/03/2010 ilk iş günüm… rahat uyandım çünkü Doğamla bir gün önceden yaptığım konuşma neticesinde çok rahat uyudu. Garip bir his ifade etmekte zorlandığım bir his ile uyandım. Doğa dışındaki herkesi suçladım, herkes benim gözümde suçluydu tabi en başta ben, suçluların en büyüyü bendim.Hazırlandım, makyaj yapmak için aynanın karşına geçtiğimde ve  kendimle gözgöze geldiğimde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.Doğa uyanmasın diye elimi ağzımla kapatıp kendimi balkona attım.Orada dilediğim gibi ağladım, ağladım, biliyorum ki uzun zaman bu ağlamanın sonu gelmeyecek ama toparlanmak zorundayımdım.Bir an önce toparlandım ve çıktım evden.Doğum iznine çıktığımda yerime vekaleten Dilara baktığından dolayı beraber bindik servise.Servisteki herkes beni çok sıcak karşıladı herkes Doğa’mı soruyor, beni özlediklerini söylüyorlar.Ben ise onları bile suçlu görüyorum.Nasıl bir psikoloji içindeysem !!! İşyerine vardığımızda ayakalarımın gitmediğini hissettim. Yürüyemüyorum Dilara dur dedim dur lütfen yürüyemiyorum. Biraz bekledik, sonra ofise geldik. Ofis değişmiş, eşyaların yeri değişmiş, herşey değişmiş en başta ben değişmişim. Ofis bana soğuk, sıkıcı ve bunaltıcı geldi ki ofisimi her zaman çok ama çok severdim. Dilara bana işleri devrederken hepsi benim kurduğum sistem olmasına rağmen anlamıyorum söylediklerini, yabancı geliyor söyledikleri, duyamıyorum. Dilara durumu bildiğinden dolayı bana 2-3 gün hiç iş yaptırmadı. Hep kendi yaptı, bense sadece oturdum. Erayla sürekli telefonla konuşuyoruz bana telefondan destek olmaya çalışıyor. Ben annemi her yarım saate bir arıyorum.Saatlerde aksi gibi geçmiyor.Konuştuğum herkes bana kendinden örnek veriyor.Bende kızımı 4 aylıkken bıraktım ilk ay zor geçer ama alışırsın diye.Ya bunun alışması olur mu benim aklım mantığım almıyor böyle bir şeyi. En nefret ettiğim hadiselerden bir tanesi. Niye örnek verilir o an ne düşünülür onu bilmiyorum. Hele de rahat rahat evinde oturup çocuğunu koklaya koklaya büyüten annelerin yaptıkları yorumlara ve bana vermeye çalıştıkları akıllara daha da sinir oluyorum. İlk gün akşamı çoook zor ettim. Eve vardığımda Doğa’mı kucağıma alıp kokladığımda herşey uçup gitti aklımdan. İşte benim istediğim bu ya sadece bu, kızımla beraber olmak. Bence bu annelerin en masum, en doğal isteği…

4 Ekim 2010 Pazartesi

DOĞA'MIN İLKLERİNDE YANINDA DEĞİLDİM ÇÜNKÜ...

İzinlerimin hepsini kullandım, artık işe başlama zamanı…

Bu kadar güzel, büyülü bir süreçten sonra işin bu boyutunu açıkçası hiç düşünmemiştim. Bu kadar zor olacağını hiç tahmin edemezdim ve bana bu kadar acı vereceğini aklımın ucundan bile geçiremezdim. Boğazımda bir yumruk yutkunamıyorum sanki kızımı benden alacaklar, ayıracaklar benden, sanki onu bir daha hiç göremeyeceğim. Loğusalık depresyonu belki de bilmiyorum ama berbat bir durum ben kızımla kalmak istiyorum, onun bana ihtiyacı var daha. Her uyandığımda kendi kendimi teselli etmeye çalışıyorum; bu senin için ve Doğa için daha iyi olacak, Doğanın geleceğini düşün, onun için birikim yap. Tamam, tamam iyi olacak sakin sakin, bugün ağlamayacağım, belki birkaç gün zorlanacağız ikimizde ama alışacağız, mantıklı davranmak zorundayım… Saçma ya, yalan ya, mantık olmaz bu iş’te iyi de olmaz, yok olmaz olamaz nasıl daha iyi olsun Doğa’m daha 4 aylık bana ihtiyacı var, muhtaç o bana, mantık bunun neresinde allah aşkına bensiz nasıl yapacak ki, ağladığında hangi kucak ona ana kucağı gibi olur, hangi kucakta kendini güvenilir, emin hissederde kendini teslim eder? Hangi kucak ısıtır içini? Olamaz… Hiçbir kucak olamaz. Her evden ağlaya, ağlaya çıkıyorum. Doğa’mın kokusu burnumda, aklım, kalbim hep onunla. Mantığım hiçbir şeyi kabul etmiyor. “Çocuğunun geleceği için” sözü bence arkasına sığındığımız kocaaa bir bahane. Bebeğimin zaten asıl bu zamanlarda bana ihtiyacı var hatta muhtaç sonrasında okul, arkadaşları, evlilik derken zaten ayrılacak, bir kuş misali uçup gidecek yuvasından. Şu an en güzel zamanları ve ben yanında değilim. En çok içimi acıtan, beni kahreden ve odama geçip sessiz sessiz yumruğumu sıka sıka ağlamama sebep olaylarda bir tanesi; Doğa’mın yaptıklarını bana anlatmaları. Nasıl zoruma gidiyor anlatamam.
Doğa’mın ilk gülümsemesi, ilk ses çıkarması, ,ilk dişi, ilk kahkahası, ilk emeklemesi… vb tüm ilklerini ben yaşamalıyım benimleyken yaşamalı. İlk ben şahit olmalıyım ve ilk ben anlatmalıyım herkese; biliyormusunuz; Doğa’m ilk bana gülümsedi diye ama maalesef ben; anlatan değil, dinleyen taraftayım. İçim buruk ve gözyaşlarımla gülümseyerek yalandan kahkahalar atarak dinliyorum Doğa’mın yaptıklarını. Gurur duyuyorum prensesimle. İşe başlamadan bir gün önce (08/03/2010) Doğa’mla odadayız başbaşa. Daha oturamıyor kucağıma aldım onu, başladım anlatmaya, herşeyi anlattım ona en ince ayrıntısına kadar. İşe başlamam gerektiğini ama onu çok sevdiğimi, onu asla ve asla yalnız bırakmayacağımı…( diğer konular aramızda) önce dinledi sonra hoşuna gitmedi söylediklerim huzursuzlanmaya başladı, emzirdim. Emzirirken ses çıkarmaya başladı, bu ne demek? ( anne seni dinlemiyorum demek )  sonra ben konuşurken farkında olmadan sesim titreyip, ağlamaya başlayınca emmeyi bıraktı, kaşlarını kaldırarak gözümün içine baktı.O bakış öyle manalı, öyle içten bir bakıştı ki resmen bana moral verdi.Sonrasında başını gögsüme dayadı ve 1 saat öyle durduk.Ses çıkarmıyordu gözleri açık ama ses yok ikimizde de. Beni büyük insan gibi takip ediyor. Ben ağlamaya başlayınca bana sarılıyor. Ben ona bir şeyleri izah edeceğim yerde o bana teselli verdi.O beraber uyuduk Doğa’mla, hiç uyanmadı  melekler gibi mışıl mışıl uyudu.